LAFI UZATMAK

LAFI UZATMAK

İnsanlarımız gerek özel hayatında gerek iş hayatında lafı uzatmaya çok meraklı. Birisiyle buluştuğumuzda hiçbirimizin umurunda olmayan ama formalite gereği yapılması gereken kısa ön sohbeti uzattıkça uzatıyoruz. Hele girmek istediğimiz asıl konu biraz çetrefilliyse bu boş ön konuşma daha da can sıkıcı bir hal alarak uzuyor ve ana konuya bir türlü giremiyoruz. Özel hayatımızda bazen bu konuşma bir yere varmadan bitebiliyor. Hele cep telefonundan olmadık bir zamanda arayıp uzun uzun hayat hikayesini anlatanlara bayılıyorum!

İş hayatında ise kaybedilen zamanın ne kadar değerli olduğunu çok geç fark ediyoruz. Zamanında yetişmeyen bir iş bize kısa süre önce zamanımızı çalan o boş sohbeti hatırlatıyor.

Batılı iş adamlarıyla ilk tanışmam 1979 yılında antrenör olarak anlaşma ümidiyle gittiğim Frankfurter Germania 1869 kulübünün başkanı ile oldu. Başkan aynı zamanda Dresdner Bank Yönetim Kurulundaydı ve toplantı Frankfurt'taki o ünlü gökdeleninin otuz beşinci katında başkanın Main Nehrini  kuş bakışı gören muazzam bir köşe ofisinde gerçekleşti. 



Başkan ve kulüp yönetiminden iki metre boyunda üç eski kürekçi derslerini çalışmış beni bekliyorlardı. Hal hatır sorma işi sadece iki dakika sürdü, hemen konuya girdiler ve on dakika sonra konuşulacak bir şey kalmamıştı. Bu süre zarfında başkanın telefonu sürekli olarak değişik tonlarda vızıldadı. Daha sonraları bu değişik tonlardan kimin aradığını anladığını öğrenmiştim. 1979 yılı için bu ilk kez gördüğüm bir teknolojik yenilikti. Başkanın telefonda konuşması da kısa, net ve telgraf çeker gibiydi. Hal hatır sormadan, hava durumundan falan bahsetmeden direk konuya giriyordu, sonunda da kısa bir selamla konuşmasını bitiriyordu. Çok sonraları öğreneceğim gibi kendisini arayan herkes başkana ulaşabiliyordu. Sekreter sadece zamanlamayı ayarlamak için araya giriyordu.

Sonra başkan dışarıdaki üç sekreterinden birini aradı, kahve fincanlarını toplamasını, tercümanı içeri yollamasını ve önümüzdeki yirmi dakika telefon bağlamamasını söyledi.

Anlamıştım. Konuşmamız yirmi dakika sonra bitecekti ve kontratım konusunda anlaşılmamış bir nokta olmasın diye bir tercüman yardımcı olacaktı. Bu arada kahve fincanıyla oynayarak oyalanmak da mümkün olmayacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Böylece daha fazla havadan sudan konuşmanın ne kadar gereksiz olduğunu Almanlardan öğrenmiş oldum. Konuyu o kadar net anlatmışlardı ki soracak soru bulamamıştım.

Daha sonraları antrenörlük bitip Almanya’da iş hayatına atıldığımda ortama uyarak aynı prensiplerle çalıştım. On beş sene sonra yurda döndüğümde insanların ne kadar uzun ve boş konuştuğunu fark edince “ben giderken de bu kadar çok mu konuşuyorlardı?” diye düşünmüştüm.

Etrafımdaki yakın arkadaşlarımı inceledim. Sekiz saat çalışmak onlara yetmiyordu. Akşam iş yerinden çıkarken mutlaka arkalarında o gün tamamlanması gereken ama vakit darlığından yetiştirilememiş işler kalıyordu. Samimi olduğum ve beni ukalalıkla suçlamayacak olan birkaç yakınıma gün boyunca kaç kez gereksiz ziyaretçilerle birlikte çay, kahve içtiğini, kaç kez telefonda havadan sudan, boş konularla vakit kaybettiklerini anlattım. Almanları örnek olarak vermedim. Çünkü o mantaliteye ulaşmamız için çocukluğumuzdan başlayarak değişik bir eğitim almamız gerekiyordu.   

Sonuçta “vakit nakittir” sözünün ne kadar öz bir açıklama olduğunu unutmayalım ve (çay, kahveyi kesemeyeceğimize göre) en azından gerekmedikçe birbirimizi “cepten” işgal etmeyelim derim…

Diğer Celal Gürsoy Yazıları

DENİZDEN BABAM ÇIKSA YERİM

Image

“Denizden babam çıksa yerim” sözünün İmam Şafii’ye ait olduğuna dair söylentiler varsa da bu yakıştırmaların akademik bir değeri yoktur. Gene de sofralarda balık olduğu zaman akla ilk gelen deyişlerde...

TANK KOMUTANI

Image

TANK KOMUTANI Almanya’da geçirdiğim çok uzun 15 yıl boyunca hem yaşadıklarımdan aldığım tecrübeler, hem de katıldığım eğitimlerden kalan anılar 45 yaşından sonraki hayatımı çok etkiledi. Orada üst düz...


BU GİDİŞ NEREYE KADAR?

Image

90’lı yılların sonunda iki binli yılların başında eğitimlerime katılanlara kısa süre içinde cevaplamaları şartıyla bir soru sorardım: “Yakın gelecekte hayatımıza girerek bizi şaşırtabilecek bir gelişm...


SPOR MEDYASI MI, FUTBOL MEDYASI MI?

Image

Spor ile ilgili olarak medyayı takip edenleriniz farkındadır, şimdi futbol transfer sezonu olduğu için tüm haberler ve yorumlar, transfer olan veya olması hayal edilen futbolcularla ilgili. Antrenörle...


SPOR YAZARI NE YAZAR?

SPOR YAZARI NE YAZAR? Spor yazarı olabilmek için televizyonda maç seyretmek yetmez. Bu ancak belli bir yaş ve saha tecrübesinden sonra olabilir. Yayıncı kuruluşun ekrana taşıdığı görüntülerden yorum ç...


BODRUM’DA SURATLAR BİR KARIŞ

BODRUM’DA SURATLAR BİR KARIŞ Bodrum Devlet Hastanesinin önünde park edecek yer yok, halk sıra beklemekten bezmiş. Dert çok. Bodrum Adliyesinde otoparkta yer yok, insanlar sıkıntılı, en basit mal sahib...

KÖŞE YAZARLARI