TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ VE FUTBOL

TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ VE FUTBOL

Aradaki benzerlik sürekli pozisyon değişmesinden kaynaklanıyor.

Bilirsiniz futbolda A takımının geliştirdiği bir atak her an geri dönerek B takımı için bir şans doğurabilir. A takımı “Midyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olabilir”. Oyunun güzelliği de bu bilinmezlikte saklıdır.

Tıpkı ülkemizin gündemini işgal eden haberlerdeki gibi.

Suriye’nin iç işleri, Rusya’nın takındığı saldırgan tavır, Yunanistan’ın mali krizi gibi konular bize ön planda sunuluyor. Suriye işine mülteciler dolayısıyla bulaştık, Rusya ile uçak krizi ile başlayıp turizm ve ticaret  tehdidi ile devam eden bir süreç yaşadık, Yunanistan’ın AB ile olan mali sorunlarına da nedense ortak edilmeye doğru ilerliyoruz.

Bu arada vatandaş sağlık sektöründe, eğitim alanında, sosyal güvenlik ortamında ne gibi problemler yaşıyor, yolsuzluklar nereye gidiyor pek duyulmuyor. Duyurmak isteyenler de tek tük cesaretli kişiler.

Medyadaki bazı kalemşörler tam gol olacak pozisyonda şutlar çekiyorlar ama topun kaleye girip girmediğini bilemiyoruz.  Yetkili kurumdan ses çıkmayınca anlıyoruz ki top auta çıktı. Oyuna yandan yeni bir top giriyor, hop, gündem değişiyor, biz de seyirci olarak yeni pozisyonlar çıkacak diye heyecanlanıyoruz. Sonra gene bir şut… Bu sefer gol olacak mı acaba?

Stadın dışında bile olsanız topun kaleye girdiğini seyircinin çıkarttığı yüksek seslerle anlayabilirsiniz. Sosyal hayatımızda da bir medya mensubunun gol attığını onun tutuklanması ile anlıyoruz. Ortada bir tezahürat, bir gürültü, sanırsınız ki gol oldu da biz öne geçtik. Hayır. Gol oldu ama hakemler golü saymadı. Oyuncu kırmızı kart gördü ve dışarı atıldı. Yapılan itirazlar geçersiz sayıldı. Aslında bazı durumlarda hakemlerin kararına değer vermeyen kişiler de çıkıyor, hakemlere kırmızı kart gösteriyor ama toplumun bakışı burada da farklı oluyor. Kimi “hakemin dediği dediktir, uyulması gerekir” diyor, kimi de “ben hakem makem anlamam top benim topum, istediğim gibi oynarım” diyor.

Taraftarlar kutuplaşıyor. Stattaki kameralar isyan eden taraftarları kaydediyor ve onların bir sonraki maça gelmeleri engelleniyor. Olası bir toplu kötü tezahürat korkusuyla passolig adıyla bir fişleme sistemi kuruluyor. Kişinin canı istediği zaman seçtiği herhangi bir maça gitmesi engelleniyor. Ülkemiz bu süreç içinde spordan başarıyla(!) soğutulurken olimpiyatları düzenleme hayalinden de vaz geçiyoruz. Zaten seyirci yok ki! Konuyu ciddiye alıp üzülen de yok. Geçmiş yıllarda olimpiyatları düzenlemek hayaliyle kaç para harcadık acaba?

Ama AB’ye girmekten vaz geçmiyoruz. Kayseri pazarlıkları yaparak AB’yi kündeye getirip sırtını yere yapıştırıyoruz.  Üç milyar euroyu alınca maçı kazanmış gibi oluyoruz. Ancak mültecilerin bize maliyetinin bu paranın iki misli olduğunu yazıp da kırmızı kart görmekten korktuğumuz için sesimizi pek çıkartamıyoruz.

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean Maurice Ripert’in belirttiğine göre 80 milyonluk Türkiye’de pasaportlu kişi sayısı 8 milyon, yani halkın sadece %10’unda pasaport var, bunun da üç milyonu aktif, Avrupa’ya giden sayısı da sadece bir milyon. Kısacası AB’ye girince çok sevineceklerin sayısı işte bu kadar. Acaba sanayicimiz Türkiye AB’ye girince mallarını direk olarak Avrupa’ya satabileceklerini mi hayal ediyor? Yıllardır Gümrük Birliğindeydik neden satamadınız acaba?

Peki bu olay neden seksen milyonun gündeminin ön sıralarında görüntüleniyor. Yandan oyuna girecek başka top kalmadı mı?

İnternetteki Vikipedi’nin yalancısıyım: Henley Vize Kısıtlamaları Endeksi Raporu'na göre Türk vatandaşları sınır kapısında vize alarak veya vizesiz 102 ülkeye seyahat edebilmektedirler. Bu sayede Türk vatandaşları Dünya'da seyahat özgürlüğü açısından 51. sırada yer almaktadır.”

Bu bilgilerin bize ne faydası var bilmiyorum ama her gün oyuna yandan yeni bir top giriyor, yeni bir gündemle hayat devam ediyor.

Bu süreç taraftarın yorulmasına kadar devam ediyor sonra haftaym düdüğü çalıyor. Devre arasında ateş kes yapılıyor, taraflar karnını doyuruyor, sonra tekrar düdük çalıyor, top gene oyunda, kan gövdeyi götürüyor…

Öyle bir duruma geldik ki hiç gol olmasın istiyoruz. Maç dostane bir havayla sürsün, kimse tutuklanmasın, hakemler kırmızı kart çıkartmasın, hatta oyunda birden fazla top olsun, herkes bir topun peşinden koşmasın, bolluk, refah yaşansın, herkesin bir topu olsun…

Oh hayat ne güzel!  

Acaba?

 

Diğer Celal Gürsoy

DENİZDEN BABAM ÇIKSA YERİM

Image

“Denizden babam çıksa yerim” sözünün İmam Şafii’ye ait olduğuna dair söylentiler varsa da bu yakıştırmaların akademik bir değeri yoktur. Gene de sofralarda balık olduğu zaman akla ilk gelen deyişlerde...

TANK KOMUTANI

Image

TANK KOMUTANI Almanya’da geçirdiğim çok uzun 15 yıl boyunca hem yaşadıklarımdan aldığım tecrübeler, hem de katıldığım eğitimlerden kalan anılar 45 yaşından sonraki hayatımı çok etkiledi. Orada üst düz...


BU GİDİŞ NEREYE KADAR?

Image

90’lı yılların sonunda iki binli yılların başında eğitimlerime katılanlara kısa süre içinde cevaplamaları şartıyla bir soru sorardım: “Yakın gelecekte hayatımıza girerek bizi şaşırtabilecek bir gelişm...


SPOR MEDYASI MI, FUTBOL MEDYASI MI?

Image

Spor ile ilgili olarak medyayı takip edenleriniz farkındadır, şimdi futbol transfer sezonu olduğu için tüm haberler ve yorumlar, transfer olan veya olması hayal edilen futbolcularla ilgili. Antrenörle...


SPOR YAZARI NE YAZAR?

SPOR YAZARI NE YAZAR? Spor yazarı olabilmek için televizyonda maç seyretmek yetmez. Bu ancak belli bir yaş ve saha tecrübesinden sonra olabilir. Yayıncı kuruluşun ekrana taşıdığı görüntülerden yorum ç...


BODRUM’DA SURATLAR BİR KARIŞ

BODRUM’DA SURATLAR BİR KARIŞ Bodrum Devlet Hastanesinin önünde park edecek yer yok, halk sıra beklemekten bezmiş. Dert çok. Bodrum Adliyesinde otoparkta yer yok, insanlar sıkıntılı, en basit mal sahib...

KÖŞE YAZARLARI